3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü
3 Mayıs Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu'nun 1993 yılında aldığı bir karar ile tüm dünyada Dünya Basın Özgürlüğü
Günü olarak kutlanmasına karar verilmiştir. Bugün için amaç basının demokrasiyi
korumaktaki rolünü vurgulamak, etik gazeteciliği ön plana çıkarmak ve dünyada
basının aşırı sansür edildiği ülkelere bir mesaj göndermek. Bunun yanında gün
boyu çeşitli organizasyonlar ile görevini yaparken öldürülen gazetecileri anmak
ve yetkililere sorumluluklarını hatırlatmaktır. Basın özgürlüğü dediğimizde,
bir boynuzlu attan bahsedildiği hissine kapılanların sayısı giderek artıyor.
Etrafımıza baktığımızda da bunun sebebini anlamak pek de güç değil. Bir tarafta
şirketlerin ve kâr amacıyla gazetelere yaklaşanların gazeteciler ve kurumlar
üzerinde yarattığı baskı, diğer yandan devletlerin her fırsatta gazetecileri
susturmak için ellerinden geleni yapması, diğer yandan bir alternatif özgür
alan olabileceği düşünülen internetin durumu daha da zor (ve bazen kötü) hâle
getirmesi, insanların basın özgürlüğünün varlığını sorgulamasına kaçınılmaz
olarak neden oluyor. Fakat tüm bunlara rağmen bu işi hakkıyla yapmaya çalışan,
bir gazeteci gibi düşünmeye ve yazmaya her ne olursa olsun devam eden birçok
insan var. Dünyanın dört bir yanında, farklı politik görüşlerde olsa da
gazeteciliğin bir etiği ve savunulması gereken kuralları ve özgürlükleri
olduğuna inanan ve bunun için elinden geleni yapan birçok insan var. Belki de
bu günü en çok onlar için anmamız gerek.29 Nisan, Wikipedia’nın ülkemizde erişime
engellenmesinin ikinci yıldönümüydü. Kısa bir süre önce ülkemizde tekrar aktif
hale getirildi. Fakat hem ülkemizdeki hem de dünyanın birçok farklı ülkesinde
basının ve gazetecilerin yaşadığı baskı ve zorlukları düşündüğümüzde, bu günü
kutlamadan çok neleri yitirmeye başladığımızı hatırlatmaktır. Wikipedia sansürü ve devamında gelen sürecin belki de biz
internet kullanıcıları açısından en karamsar göstergelerinden birisi, artık
sansürü ve eksik bir interneti ne kadar benimsediğimizi göstermesi oldu. 2011
ve sonrasında gelişen süreçte internet sansürüne ve 5651 no’lu yasa
teklifine gösterilen tepkilerin ve yapılan eylemlerin yerini şu anda bir sessizlik ve kabullenmişlik hâli almış
durumda. Elbette bunda ülkedeki güncel atmosferin etkisi de var, fakat bu durum
en temel insan haklarından birisi olan ifade özgürlüğünün ve bilgiye erişme
hakkımızın elimizden alınıyor olmasına bu derece sessiz kalmamızın tek
gerekçesi değil. Giderek daha fazla içselleştirdiğimiz bu
sansürlü interneti artık eleştirmek veya değiştirmek için çaba harcamak bile
gereksiz geliyor insanlara. Wikipedia sansüründen sosyal medyada
bahsettiğinizde, genellikle “Başına 0 koy” ya da “VPN kullan yok sansür falan”
şeklinde cevap veren insanları görüyoruz. Ya da “devlet yapıyorsa vardır bir
bildiği” yaklaşımını. Bu örnekler eleştirmek için değil ama durumu ne kadar
kanıksayıp normalleştirdiğimiz anlamına geliyor. Medyanın hemen her alanında tekelleşmenin, sansürün ve otosansürün
hakim olduğu günümüz koşullarında, internet her ne kadar sürekli kontrol
edilmeye sansürlenmeye çalışılsa da, kalan son özgür alanlardan birisi.
Ülkemizde ciddi darbeler almış olabilir fakat hâlâ bu engellemelerden ve
baskıdan kurtulma şansı olduğuna inanmamız ve onun için mücadele etmemiz
gerekiyor. Sansürü kabullenip etrafından dolanılacak bir şey olarak değil,
yaşadığımız toplumun önünde bir engel ve hepimiz için bir utanç sebebi olarak
görmemiz lazım. Her yıl Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından yapılan
‘Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ sıralamasında ülkemiz 180 ülke içerisinde 157.
sırada yer aldı. Son değerlendirmede 4 basamak daha gerilemiş olan
Türkiye aynı zamanda dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu yer. Her ne kadar hapiste olan gazetecilerin sayısı farklı
kuruluşlarca farklı kriterlere göre değerlendirilse de tüm sonuçlar Türkiye'yi
açık ara en kalabalık basın hapishanesine çeviriyor. Uluslararası Basın
Enstitüsü (IPI) verilerine göre 161, Türkiye Gazeteciler Sendikası'na (TGS)
göre 148, Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne (ÇGD) göre 140 ve Bağımsız Gazetecilik
Platformu P24'e göre ise en az 184 basın çalışanı cezaevinde.
Türkiye’de Gazeteci Olmak : “Silahlı örgüt üyesi olmak”
iddiasıyla Bugün Gazetesi yazarı Gültekin Avcı 20 Eylül 2015’te tutuklanırken,
Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven ve Yazı İşleri Müdürü Murat
Çapan “Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik”
suçundan 3 Kasım 2015’te tutuklandı. Son olarak ise 26 Kasım 2015 tarihinde
Suriye’ye giden MİT Tırları ile ilgili haberleri sebebiyle Cumhuriyet Gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül “Siyasi ve
askeri casusluk amacıyla gizli bilgileri temin etmek” ve “Siyasi ve askeri
casusluk amacıyla gizli kalması gereken belgeleri açıklamak” suçlamalarıyla
tutuklandı. Türkiye’de tutuklu bulunan gazetecilerin sayısı, 2014
yılındaki gerilemenin ardından 2015’te yeniden artış göstermektedir. Tutuklanan
gazetecilerin mevcut iktidara muhalif ve ağırlıklı olarak Kürt medyasından
olması ise tesadüften öte, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Gazetecilerin
özgür olmadığı, basının sansürlendiği bir ortamda; kamuoyu sağlıklı
bilgileri alamamakta, siyasi şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri büyük
zarar görmektedir.2020 yılı içerisinde geçtiğimiz aylarda Edirne’de Yunanistan
sınırında mültecilerle ilgili haber takibindeyken 29 Şubat’ta gözaltına alınan
gazetecilerden Rudaw muhabiri Rawin Sterk ise Ankara’ya getirildikten sonra 6
Mart’ta tutuklanmıştı.
Milli
İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) ait tırların Suriye'ye silah taşıdığına ilişkin
yapılan haberler nedeniyle Cumhuriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Can
Dündar, Ankara temsilcisi Erdem Gül ve Milletvekili Enis Berberoğlu'na
"terör örgütüne üye olmadan yardım etmek" suçlamasıyla dava açıldı.
Dava kapsamında, "devletin güvenliğine ilişkin belgeleri açıklamak"
gerekçesiyle Dündar'a 7, Gül'e 6 Yıl hapis cezası verildi. Cezalarda indirime
gidilerek Dündar 5 yıl 10 ay, Gül de 5 yıl hapse çarptırıldı. Yargıtay 16. Ceza
Dairesi, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Can Dündar ve Erdem Gül hakkında
verdiği cezayı bozdu. Erdem Gül için "İspat edilemeyen suçtan beraatine
karar verilmesi gerekir" diyen Yargıtay Can Dündar için cezasının
artırılması gerektiğinine karar verdi. İlk derece mahkemesi, Yargıtay 16. Ceza
Dairesi’nin bozma kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek karara
uydu. Mahkeme, Erdem Gül ve Enis Berberoğlu hakkındaki dosyanın ayrılmasına
karar verdi. Dosyanın ayrılmasının ardından 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Erdem Gül
hakkındaki davanın düşürülmesine ve CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında
ceza verilmesine yer olmadığına hükmetti.
Can
Dündarın ifadeleri ise şu şekilde ; "Bütün iddianameyi okuduğunuzda tek
şey haber, başlık, yorum. Onun dışında ne bir kanıt var ne de bir iddia. Biz
gazetecilik yaptığımız için suçlanıyoruz," diyor ve sözlerini şöyle
sürdürüyor:
"Gazetenin
editoryal politikasını değiştirmekle suçlanıyorum. Bir gazetenin yayın
politikasıyla ilgili hüküm vermek bir savcının görevi de değil, haddi de değil.
"Erdoğan'ın
yolsuzluk dosyasını soruşturan savcıyla röportaj yapmakla suçlanıyorum. Ben
dünyanın hiçbir yerinde bir gazetecinin cumhurbaşkanının yolsuzluk dosyasını
soruşturan savcıyla röportaja ilgi göstermeyeceğini düşünmüyorum. Bu tamamen
bir gazetecilik faaliyeti.
"Cumhuriyet
Türkiye'nin en eski gazetesi, en itibarlı gazetelerinden biri. Cumhuriyet özgür
basının son kalelerinden biri ve o kale de düşerse Türkiye'de özgür basından
söz etmemiz çok zorlaşacak."
Böylece son dönemlerde Türkiye’de farklı gerekçelerle 28 gazeteci
gözaltına alındı; sekizi tutuklandı. Türkiye Gazeteciler Sendikası da (TGS),
Türkiye’de cezaevlerindeki gazeteci sayısının 91’e yükselmesi nedeniyle beş
ilde eş zamanlı protesto eylemi gerçekleştirdi.
Ankara Adliyesi’nin önünde Adalet Bakanı Abdulhamit Gül başta olmak üzere Türk
yargısına çağrı yapılan eylemde, gazeteciler “Susmayacağız Yazacağız”,
“İcazetli Gazeteci Olmayacağız” pankartları taşıdı.
'Gazetecilik uçurumdan
atlarken hakikati bağırmaktır' Korkakların, suskunların, kralı
röntgenleyemeyenlerin işi değildir. Bu yüzden biraz delilik halidir
gazetecilik. Bile bile uçurumdan aşağı atlamak. Atlarken de hakikatı
bağırmaktır. Nasıl ki deliye her gün bayramsa, kalemi pranga tutmayan
gazeteciye de her gün ‘3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü'dür.
Gazetecilikten korkanlar ilk önce halkı bastırırlar. Zira bu
meslek, halkın da ortak olduğu bir deliliktir. Halk habere de, gazeteciye reva görülen
kötülüğü de ortak olmazsa… İşte o zaman ölür bu meslek. Yerini arzuhalcilik
alır. Bugün gazeteciler cezaevine girmeyi göze alıyorsa, içeride de, çıktığı
zaman da yazmaya cesaret edebiliyorsa bunun nedeni her tür baskıya rağmen
gazetecinin arkasında duran bir avuç insanın varlığıdır.
İşte bu
yüzden 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü yalnızca gazetecinin, gazeteciliğin değil;
hayatını, geleceğini, ailesini, sağlığını, güvenliğini, zekasını, insanı insan
yapan her şeyi önemseyenlerin günü olmalıdır. Hakikata sahip çıkanların,
hakikata sahip çıkana sahip çıkanların günü kutlu olsun.
KAYNAKÇA
https://www.dogrulukpayi.com/bulten/tutuklu-gazeteciler?gclid=CjwKCAjwv4_1BRAhEiwAtMDLskPGk3fhT1Tjk1N3FYb0gwuoaOAFE2F_zXykAtauTAdqM8jpOFYOkBoCU-0QAvD_BwE
Yorumlar
Yorum Gönder